Eğitim ve öğretim dediğimiz
zaman o kadar kutsal bir şeyden bahsetmiş oluyoruz ki! Anlatmakla bitmez. Bu konuda
sevgili peygamberimiz Hz Muhammet’in ve
sevgili önderimiz Mustafa Kemalin değerli sözlerini hepimiz bilmekteyiz.Öğrenmenin yaşı yoktur kelimesi aslında bize her ne yaşta olursanız olun bir okulda okuyabilirsiniz olmanın üstünde bir kelimedir. İnsan isterse yaşa önem vermeden bir
okul okuyabilir. Öğrenmek sadece okulda yapılan bir
eylem değildir. Olmamalıdır. Ülkemizde
kitap okuma oranının az olduğunu hepimiz iyi biliyoruz.
Kitap okumanın sadece okula giden öğrencinin yapması gereken
eylem olmasından çıkartıp tarlada ki çiftçinin çantasına
kitap koyabilmektir öğrenme. İnsan okudukça ufku açılır ufku açıldıkça öğrenmesi artar.Bu noktada tarlada çiftçilik ile uğraşan yada yaylada hayvancılık yapanlardan itiraz gelecektir. Vay efendim bizim yaptığımız
iş ağır
zaman bulamıyoruz.
Zaman bulunur. Ben kendim bizzat denedim çokta zevkli oluyor. Akşam olunca televizyonun başına kukumavı kuşu gibi tünemek yerine kitabını eline alıyorsun hem bilgi dağarcığın artacak hem çocuklarına örnek olacaksın.Çiftçi
kitap okumuyor ama memur çok mu okuyor? Bir memur arkadaş ben
kitap okumayı sevmiyorum dedi. Şok oldum. Onun adına ben utandım. Sen okumayı sevmezsen
biz gelişemeyiz. Her
zaman devletle olan işlerimiz ters gidecektir. Ali amca bir konuda geliyor, sen olmaz diyorsun. Sen okumuyor, sen kendini geliştirmiyorsun. Bir
okul bitirip atanan arkadaşlar kendilerini öğrenmenin son noktasına ulaştığını zannediyor. Bir Ordinaryüs Prof. Olsan bile hâlâ öğrenecek bir şeyin olduğunu bilmeliyiz.Ben tahsilliyim cahil değilim. Cümlesi var ya! Gidin en çok Lise mezunu birine sorun tahsilli olduğunu cahil olmadığını öne sürer. -Kitap okuyor musun? -Hayır. –Ne
zaman mezun oldun 10-15 sen yada daha fazla
zaman oldu. Bilindiği üzere okullarda okunan ders eğer hiç tekrar etmiyorsan belli bir
zaman sonra unutulmaya başlar. Bu
kitap okumayan arkadaşların aslında tahsil olarak ellerinde sadece diplomaları vardır haberleri yoktur.Yeri gelmişken bir anımı anlatayım. Bir okulda öğretmenlik yapıyorum, birleştirilmiş sınıftı. 3. Sınıflara bölmeyi ve kesri anlatmıştım. Hafta sonu babası bana birkaç soru sordu. Bölmeye bu taraftan mı öbür taraftan mı başlanır? Birde kesirler ile ilgili soru sordu ve ben lisede şöyle görmüştüm dedi. Cuma gün gönderdiğim öğrenci Pazartesi infilak etmiş durumdaydı. Öğle arası sebebi düşündüm ve çağırdım öğrencimi yeniden anlatmaya başladım ve sebebi ne olduğunu sordum. “Babam senin öğretmenin yanlış biliyor o öyle yapılmaz dedi.” Önce öğrencime bu konuları bildiğimi kanıtlamak ile başladım işe. Artık onun nezdinde ben sıfırdım. Onu kırmadan bu konuyu bildiğimi kanıtlayıp sıfırdan bölmeyi ve kesri anlattım.Eğitim her şeyden önce özveri işidir. Eminim sadece alacağı parayı düşünen birçok öğretmen arkadaş çıkar bu ülkede. Bir hafta içinde 2 gün okula gitmez ise maaşı değil, o haftanın ek dersi kesiliyor diye isyan eden var mı? Hiç
para almadan isteyerek her gün bir saat ek ders verecek birileri var mı? Gerçek bir eğitimci önce alacağı parayı değil önce vereceği eğitimi düşünmeli. Gerekirse hiç
para almadan birilerine
eğitim vermenin mutluluğunu,
para kazanarak verdiğinden önde tutmalı.Yani
eğitim öğretim topyekûn herkesin emeği ve katılımı ile olmalı. Bir tarafı eksik olunca topal oluyor.Gazeteci Yazar Mehmet GARİP